Eğitim-Bir-Sen Üniversite Şube Başkanı Murat ŞAHİN, 1128 sözde akademisyenin imza attığı ve basın açıklaması yaparak terör propagandası yapanlara çok sert tepki gösterdi.
Türkiye, sahip olduğu potansiyel ve egemen coğrafyası ile bir çok fırsat ve imkana sahip olmak yanında ihanetin asli replik olduğu kirli oyunlara dayalı risk ve tehditlerle mücadele tarihine de sahiptir. Vesayet paradigmasının ve organizasyonunun çöküşünü sağlayan demokratikleşme, özgürleşme ve sivilleşme hamlelerinin zirve yaptığı özellikle son on yıllık dönemde, risk aparatları ve tehdit araçları arasındaki nöbet değişimleriyle huzur limanına giden geminin alabora olması için yapay fırtınalar devreye sokuldu.
Bu kapsamda hayata geçirilen Gezi Parkı kalkışması, 17-15 Aralık darbe girişimi, Kobani mazeretli 6-8 Ekim ayaklanma provaları akamete uğrayınca, Türkiye’nin yenilenme arayışlarını, “Yeniden Büyük Türkiye” hedefli çabaları bertaraf etmek için eski tetikçilere, terör üretme uzmanı işbirlikçilere “göreve dönün” davetiyesi gönderildi. Bu daveti yapanlar ve davete uyanların içinde bulunduğumuz dönemdeki ortak çalışması; bazı il ve ilçelerimizde hendek terörünün hayata geçirilmesi ve bu terör yönteminin siyasetten, akademiye, medyadan, ekonomiye farklı mecralar üzerinden desteklenmesidir.
1 Kasım seçimleriyle siyasi istikrarın yeniden sağlanması, ekonomik istikrarsızlık riskinin sonlandırılması, özelde Türkiye’ye dair hesapları olanların hayallerini kabusa dönüştürmüştür. Bu kabustan kurtulmak için Çözüm Süreci ile birlikte oluşan huzuru hendeklere gömmeye karar verenler ve bu kararın icrasında sorumluluk alanlar, bir şekilde kendilerini ifşa ederek kirli tezgahların sahiplerinin personel sistemine dahil olma heyecanlarını deklare ediyorlar.
Bunun en son örneği, imzalarını terör tüccarlarının malı haline getiren sözde 1128 akademisyenin, akademik unvanlarını terörün emrine verdiklerini itiraf ettikleri bildiridir. Bu bildiri, 28 Şubat ve benzeri süreçlerde “ordu göreve” pankartlarının altına konuşlanan akademisyen görünümlü vesayet aklı, bugün de “insan”, “insan hakları” ve insan onuru” kavramlarıyla makyajlanmış bir bildirinin altında “ihanet paktı” olarak arz-ı endam etmeye çalışıyor.
Görmediği yeri hayal ederek manzara resmi çizenlere sanatçı, gitmediği yerin ahvalini vehimleriyle anlatana ise ya tezgahçı, ya da yalancı denir. Kendi kalemlerinden çıkmışsa ihanetin, başka bir kalemin altından çıkmışsa kalem sahiplerine esaretin belgesi hükmündeki bildirinin altındaki imzaların sahipleri; “Devletin suçuna ortak olmayacağız” gibi iddialı cümlelerle, terör örgütünü aklama telaşını gizlemeye çalışıyorlar. Kamu düzeninin tesisine katkı sunmak yerine, çocuktan, kadına, gençten yaşlıya büyük bir insan kitlesini mağdur eden terör eylemine, hendek terörüne, terör iklimine “akademik katık olmak” tercihlerini ortaya koyuyorlar.